30 Mayıs 2010 Pazar
MASK PİKNİĞİ
7 Mayısta. Biz on küsur kişilik mask atölyesi pikniği umarken, başkanın yüce gönlünden kopan 700 kişilik bir piknikle karşılaşıverdik.
Üçkuyular'daki Engelliler ormanındayız. Daha pek ormana benzemiyor ama deniz kenarı ortam güzel. Arkadaşlar epey lafladık, ne tuhaf kaç aydır birlikteyiz yeni yeni tanıyoruz birbirimizi.
Asuman'ın küçücük çantasından çıkan bir termos çaya sevinerek başladı gün.
İp atlayıp, istop oyanayan gecekondulu hemcinslerimiz. Bağır bağır bir şarkı;
"Konaklıyım konaklı,
Efeler diyarında Konaklı olmak farklı"
Saatler süreceğini düşündüğüm ama çabucak hallediliveren yemek dağıtım. Hakan Başkan özenmiş allah için. Menüde döner, pilav,domates, salatalık, erik, kavun, ayran var. Çaylar şirketten uzunca bir süre.
Arada kafeteryaya doğru kaçamak yapıp Asuman'la kahve falan içiyoruz.
Gün başladığı gibi ama daha yorgun ve telaşlı bitiyor.
- Otobüsler nerede?
-Herkes yanındaki geldi mi kontrol etsin.(Bu tatlı Sibel)
-Filan durağı iki metre on santim geçince inebilir miyim kaptan?
NEYMİŞ?
Üç günlük stand çılgınlığından ve akşamları dostlarla süren ağır, duygusal, zorlu mesaiden sonra Kaymaklı Yeraltı Kenti'nden çıkamadın diyenlere, bu pazar sabahı bir avuç dolusu resimli, yazılı armağan yolluyorum.
Yanıt olsun diyedir!
Yanıt olsun diyedir!
MEVLANA
Aslında hakkında ayrı bir blog yazılır.
Tamamen dini bir mekan sanıyordum, hacı olmaya falan gittik diyorlar ya, külliyen yanlış.
İçeri girer girmez içinizi huzur kaplıyor- tüm kalabalığa rağmen-.
Mekan "Sus ve bak" diyor sanki. Eskinin ruhu ince fısıldıyor. El yazmaları, özenin yüzlerce yıllık varlığını haykırıyor naylon dünyaya.
İpeğe işlenmiş külliyatlar aklınızı alacak kadar şaşırtcı, giysiler mütevazı, postlar artık tarih. Fotoğraf çekilemiyor.
İçeride çok değil bir saat yalnız kalmak isterdim.
Huzurun ve iyi sözün sesini duymak için.
KIZILIRMAK
Önemli çünkü, yurdumun topraklarında doğup, dökülen en uzun nehir. 1355 km.
Önemli, Sivas'ta doğup Samsun'da dökülürken denize, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Kırıkkale, Ankara, Aksaray, Çankırı ve Çorum'u geziyor.
Üstünde tam sekiz baraj var.
Çok romantik, bakmaya doyamıyorsunuz.
Bir de üç kez geçerseniz üstünden dileğiniz oluyormuş.
Ben bu gezi sırasında üç kez geçtim, dilek de tuttum.
Ama dileğimi unuttum, o yüzden doğruluğundan haberdar edemeyeceğim kimseyi.
Fotoğraftaki adacığın üstündekiler testi.
FRESKLER
Freskler, kötü niyetle karşılaşmasaymış günümüze dek öylece kalacakmış. Zamanının dahiyane işleri bunlar. Yalnızca tavanda ve yükseklerde kalanları sağlam. Çoğu onbirinci yüzyıl erken hristiyanlık döneminden. Kazınan yüzler, üstüne yazılan, biri birini seviyo(aşkları batsın) türünden yazılar bile yazılmış.
İnanılmaz hikayeler barındırıyorlar. Ayrıca gizli sembollerle kazananların yazdığı tarihe çalım atmışlar.
İnanılmaz hikayeler barındırıyorlar. Ayrıca gizli sembollerle kazananların yazdığı tarihe çalım atmışlar.
ÜÇ GÜZELLER
GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ
Sanırdım ki bu yöre coğrafik bir oluşumdan ibaret. Her peri bacasının içi bir dünya oysa. Kiliseler, şapeller, konut ya da narenciye deposu. Zaten satılık arsa yok. Arada bir satılık kaya ilanına rastlıyorsunuz.
Bazilyus Şapeli, Elmalı Kilise, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Azize Katerina Şapeli, Yörenin devasa mutfağı gezebildiklerimiz.
Göreme Açıkhava Müzesi hakkıyla bir haftada gezilir ancak.
Bizim gördüklerimiz, görebildiklerimiz.
Bir de Göreme adı bir ilenme gibi geldi bana. Hani kötülüğünü istersen birilerinin, bu güzelliği GÖREME gibi!
YAAAA!
Adam günahkar. Hayvanıyla Hacı Bektaş'a geliyor. Kabul görmüyor. Yılacak değil ya, Mevlana'ya gidiyor. Mevlana kabul ediyor adamı. Bizim günahkar şaşkın(günahı da neyse işte) soruyor; neden?
Mevlana: Hacı Bektaş şahin, biz kargayız. O yüzden leşi kabul ederiz.
Adamın kafası karışık, H. Bektaş'a, Mevlana kabul etti beni hayvanımı diyor.
Hacı Bektaş: Biz su birikintisiyiz, Mevlana deniz. Leş bizim suyumuzu kirletir, ama deryaya birşey yapmaz.
Bir kere daha yaa!
Mevlana: Hacı Bektaş şahin, biz kargayız. O yüzden leşi kabul ederiz.
Adamın kafası karışık, H. Bektaş'a, Mevlana kabul etti beni hayvanımı diyor.
Hacı Bektaş: Biz su birikintisiyiz, Mevlana deniz. Leş bizim suyumuzu kirletir, ama deryaya birşey yapmaz.
Bir kere daha yaa!
TÜRKÜZ, TÜRK GECESİNE GİDERİZ!
Akılda kalanlar: mekan devasadır, taş içine oyulmuştur. Her ülkeden turistler için ayrı ayrı onlarca locamsı 40-50 kişilik galeriler ihmal edilmemiştir.
Folklordan modern dansa, gelin kınasından damat traşına hiçbir şey ihmal edilmemiştir.
Dansözle şov konusunda en başarılılar, Avrupalılar en komikler Uzakdoğululardır.
İçki konusunda iddialı olanlar mutlaka ve bir kez olsun gitmeli 30 TL ye ne kadar içebileceklerini test etmeli. Üçüncü yetmişlikte bile garsonların yüzünde eksilmeyen gülücüğü bizzat yerinde görmeli.
ONİKSÇİLER
Toprağın altından çıktığında bir şeye benzemeyen taşın hikayesidir bu. Binbir ustalıkla Haseki yüzüğüne dönüşen parıltınının hikayesi. Kadınların öncül zaaflarından takının hikayesi. Baş döndüren.
Filmin konusu: bir kapıdan alınan turist kafilesi sözcüklerle, ustalık gösterileriyle şaşırtılır. Tozlu bir atölyede başlayan macera ışıltılı bir galeride son bulur. Kazanan kasa!
Filmin kahramanı, anacığına aldığı bir kehribar yüzükle canını kurtarır :))
NEYMİŞ
Bu Kapadokya turunu yazma merakı blogun iyiden iyiye çıkmaza girmesiyle (süreçteki binbir iş nedeniyle bir yandan) yol kısaltılıp, devam kararı alınmıştır.
Kararı veren kurul; benden, benden ve dahi benden oluşmaktadır. Sevgili takipçilerimize duyurulur.
Hem ben gittim, pek iyi oldu, bir daha giderim ısmarlayan olursa.
Herkese de önerimdir.
Gidin, gezin, görün...
Kararı veren kurul; benden, benden ve dahi benden oluşmaktadır. Sevgili takipçilerimize duyurulur.
Hem ben gittim, pek iyi oldu, bir daha giderim ısmarlayan olursa.
Herkese de önerimdir.
Gidin, gezin, görün...
3 Mayıs 2010 Pazartesi
KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ
M.Ö. Hitit'ler ve Frigler zamanında savunma amaçlı yapılmaya başlanmış. Nevşehir'e uzaklığı 20 km. Şu anda 8 katından 4ü görülebiliyor. Geçmişte beşbin kişinin aynı anda burada yaşayabildiği söyleniyor. Arap akınlarının Kapadokya bölgesine kadar yayılan akınlarından saklanmak için kullanılmış. Onuncu yüzyıla dek işlev gördüğü düşünülünce beşbin yıllık bir tarihe hizmet etmiş. Bölgede on km. arayla başka yeraltı şehirleri de var. Daha büyük olan Derinkuyu gibi. İçeride aylarca kalabilmek için her türlü düzenek var. Şırahane, şaraphane, mutfak.
Kırmızı okları takip ederek iniyor, mavi okları takip ederek çıkıyorsunuz. Karıştırırsanız yandınız. Gerçi fena halde yardımsever bir rehberi var Kaymaklı'nın.
Kocaman silindirik bir taşla kapanıyor kapısı içten, dıştan açılmıyormuş.
Bir de hala şarap kokuyor, ne yapsalardı adamcağızlar, onca zaman içerde kapalı.
Hayat ta başından beri can güvenliği tehlikesi sunuyor insancıklarına, onlar da elbet çözüyorlar bir biçimde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)