20 Ocak 2010 Çarşamba

HASTAYIM YAŞIYORUM!..


Tam onüç gündür yazmamışım bloga.

Tam dört gündür evdeyim, hasta.

Neyim var, soğukalgınlığı, kapılmış bir mikrop. ya da hayattan kaçma isteği.

Geçen hafta Arslan'ın yüreklendirmesiyle hastaneye gittim. Yıllardır ağrıyan, yüz vermeyip sonunda dağlara bile sürüklediğim ayağım için. İyiyim, bana bişey olmaz inadım, bel verdi hastanenin ilaç kokulu koridorlarında. O gün korktum. Oradan çıkamayacağım gibi geldi. Beklenen sonun sarı benizli yüzlerini gördüm tekerlekli sandalyelerdeki, sedyelerdeki insanlarda. İtirafımdır, korktum.

Pırıltılı bir dersle akşam Nazım Kültür'de yenmeye çalıştım hissettiklerimi.

Ertesi gün kursta alçıyla, maskla düşünmemeye çalıştım. Haftalık günlüğümü yazdım cuma, aynı insanlar, aynı sorunlar, aynı kazanma ve harcama biçimleri, aynı kısır döngü.

Başkanlar ne işe yarar, şov yapmaya. Tekrar gördüm cumartesi, ama içim durulmuş gibiydi alçı yontarken, yeni bir saklanma.

Tekel işçisi, binlerce paket tüketerek desteklememize rağmen sokaktaydı, soğukta. Ölümüne.

İktidar, paranın satın alabileceği herşeye bürünmüş, gemiciklerinde.

Hrant'ın oğlu karlı bir pencereden kan ağlıyordu, "eskiden avdık, şimdi yem".

Ben hastaydım dört gündür, içim kan ağlıyordu, Dinçer Abi de ölmüştü, o sakin ve yalnız adam.

Bayan Şiir ve Bay Düzyazı elini eteğini çekmişti yalnız evden.

Bugün ders var, masanın başına geçip çocukların yüzüne bakarak sonsuz sussam, ya da ağlasam bin avaz.

Malzemem ve gücüm olsa, yeni bir maske yontup, onunla sokağa çıksam.

7 Ocak 2010 Perşembe

BUNNY'LE GEÇEN ŞEN GÜNLERİM


bitti. ne mi, bunny'le geçen şen günlerim elbet. bir kitabı ne denli severseniz sevin, ağırlaştırın okumayı bitmesin diye, gün gelir biter işte. yapılacak bişey yok sonuçta.

kaldık mı hayatın ağır, akışkan, yapışkan yerine bir kez daha, yanıt evettir bir kez daha, kaldık...

oysa ne güzel eğleniyorduk. yerle gök, iyiyle kötü, ahlakla doğa arasında. ne güzel ki zekiydi birbirimize kurduğumuz cümleler.

en büyük felaketlere sonsuz anlamayla bakarak.

ağlamanın doğallığında ağlıyorduk, acizliğinde değil.

olacak olanı sezerek, yanıp yakılmadan birlikte geziniyorduk sözcükleri.

hiçbir şeye anlam yüklemeden anlamın kokusuyla yetiniyorduk.

anlamın kendisine, anlamsızlıkta yürüyorduk.

bir avuç kağıtla başarıyorduk bunu.

fısıldıyordu, duyuyordum. söylüyordu anlıyordum, kendiliğindendi herşey.

ne oldu?

bitti.

yeniden okur muyum, sanmam...

yetti.

zaten epeyce süreceğe benzer bunny'le geçen şen günlerim...

sağol nıck cave! dostum.

son yılların sürpriziydin, ağır aksak bişey söylemeyen yazın dünyasına sıkı bir tokat attın.

artık ne yapacağımı biliyorum.

yetisiz eleştirmenin de canı cehenneme bu arada :))

2 Ocak 2010 Cumartesi

FALLARLA GÜLÜMSEYEN ikibinon


İkibinon'u yazıyla yazmak bolibon etkisi yarattı birden. Üçyüzaltmışbeş gün, sekizbinyediyüzaltmış saat, bilmemnekadar dakika, saniye ve salise yalanacak kocaman hayırsız bir çomaklı şeker daha işte.

Bünyeye zararı baştan belli, bitirilmesi bazılarınca yazıya kalmış, düzyazı, şiir? :))bazılarınca tesadüfe.

Onca umut, mutluluk, sağlık, para dileğinden sonra üçbeş kişinin ne yapayım şimdi diye karnına ağrılar sokan lotarya parası, ezici çoğunlukta başka bir şaşkınlık.

Yeni yılın ilk günü lodos, fırtına. Televizyon kanal-izasyonları. Trafik kazaları. Trajik olayları. Kirli siyaset. Açlık sınırı. Açılım açmazı. Dünyayı saran pis hikaye.

Dolapta bir gün öncenin sarmısak kokulu artık mezeleri. Dilde sarhoşluğun kekremsi tadı. Ucuz olsun, ama olsun, ne olursa olsunun, buruşuk hediye ambalajları.

Yeni bir yıl. İkibinon!

Baktırdığım kahve fallarının telvesinde, neler neler sunan. Bir büyük halı dokuyucakmışım adeta ipekten, arkasında büyük hayırlar, paralar geliyormuş sıkıntıları çözen, aşk desen yanıbaşımdaymış da yüz vermiyormuşum, gelin çıkıyormuş evden. Kapılar açılıyormuş resmi yerden.

Hadi ordan dedirten kocaman bonibon.

Bir yıl boyunca yalanacak hayırsız çomaklı şeker, etkin madde asitten.


Hadi boşverelim, o geceden kalan, hala zihnimde süren sözlerle bitsin bu yazı da.


"ve arkasında güneş doğmayacak büyük kapıdan

geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece

gruba karşı o son bahçelerde keyfince...