29 Mart 2012 Perşembe

ben bu aralar başkalarının "dip'lerinde" mi yüzüyorum?

...Aşk bir duygular kovanı değil mi? Kime yöneldiği akla vurulamaz. Bir şeyin diğerine eşit olması için gerekli koşullar var da, aşk da bunlardan biri mi?
Aşkı toplumsal yerimizden, yaşımızdan, çevre koşullarından, insan alışkanlıklarındanve ayrı cins olmaktan kurtarıyoruz.Bunların hepsi önemsiz.O gencecik oyuncu önemli olan. Onun duyguları bile önemsiz. Değil mi ki, bu odada onun için şiirler oluşuyor. Onun varlığı, dünyayı başka türlü algılamaya dönüşüyor. O bir başlangıç noktası. Biz aşkın bir biçimde sona ermesini isteriz. Her ırmağın denize vardığını bildiğimiz için. Neden yeraltı suyuna dönüşeni önemsemeyiz sanki? İlla denize varacak.Yoksa hayıflanacağız, yahut kıskanacağız, yahut sevene acıyacağız.Başka kurgu kurulmadı seviye dair. Kendimiz özgün kurgulama yapamıyoruz.
...
   Ben aşka hiçbir kalıba girmediği için saygı duyuyorum.Yazmasam da kalıba girmeyeceğini biliyorum.Şiir de bir kalıptır. Biçimsel koşulları çok az dikkate alsam da, anlatamamış, not düşmemiş olmamak için yazıyorum bu şiirleri.Yoksa yaşamak ve algılamak bana yetiyor. Diyorum ki, nasılsa yüreğin kabarışını- bak işte bu sözcükleri, duyguların donmuş kalıplarını sevmiyorum- sözcüklerle anlayabiliyorum. O zaman bunu yazıya dökmem yni bir kez daha sembollere dönüştürmem onun içtenliğini yok etmez.

                                                                                                     Yaşamın Şiiri- Ayla Kutlu

Ey mah, sen Zühre-i Zehra değil misin?

... Asıl hoşlandığıysa, gökyüzündeki yıldızları devşirmekti. Gökyüzü yaratırken elleri uçuyordu. Hep ortada bir yıldız vardı. Çakılı yıldız. Onun tutkusunu görenler, anlattılar, saydılar adlarını. Dediler ki, Zühre'dir, gölge verir güneş ve aydan sonra. İstersen, adına Çoban Yıldızı de. İstersen Çolpan, yahut Kervankıran, dahası Venüs, eski adıyla Sad-ı Asgar. Demirkazık diyen de o yıldızı anar. Polaris diyen de onu kasteder. Bu bilgileri başını sallayarak dinledi Zühre, Başını salladı, hoşnutluğunu belli etti. Ancak hiçbir adı öğrenemedi. Nasıl ki kendi adını da bilmiyordu.
                                           Zehir Zıkkım Hikayeler/ Kadınlar ve Kuyular- Piç
                                                                                                     Ayla Kutlu

24 Mart 2012 Cumartesi

şahmeran

Suluboya, camaltı derken üç boyutlusunu da yaptım kurtuldum-mu?
Sevdim, ayıramayıp gözümün önünden fuara da taşıdım. Satın almak istyenler oldu. Bir dostum sen bundan onbin tane satarsın -bile- dedi. :))
Dökümü polyesterden. Biraz çeşitleyeyim diyorum, boyalısı, cam dökümü falan. Hangi derde deva diye sorulursa, cevabım yok sanırım.

kadın emeği fuarı!

Bu yıl yine katıldık- katıldım- gülmekten değil elbet.
8 Mart haftası açılan kadın emeği fuarında 78 liler adına bir stand oluşturalım dedik, kimse gelmeyince benden başka, çerçi gibi kalakaldım bir başıma.
Ne bir poster, ne broşür, öyle ıvır zıvır oturdum, dostlar sağolsun.

biblolar

Çok ciciydiler, standta uzun süre sallayamadılar ayaklarını, çarçabuk yeni evlerine koşup gittiler.

ayraçlar

Bu yıl eklediğim birkaç yeni çeşit, sevildiler, merakım hangi kitapların içine girdikleri.

nostaljiye devam-kaleideskop


Çocukluğumuzda daha ilkelleri vardı.  Minicik bir objeyle saatler geçirilen zamanlar. Standa koydum, görenlerin bazısı anımsadı, kimleri ilk kez görüyorum dedi. Epeyce satıldı. Baktığımızda görünenleri fotoğrafladım.
Kaleideskop iyidir, düş gücünü besler.

benim sinemalarım

Yaz! Kolda hırkalar, minder, çiğdem çitlemece, buz dolu kovadan gazoz. Yerli, yabancı film, farketmez! Gülünecek, ağlanacak, korkulacak, düş düşe sarılacak.
 Ailecek oturulacak locaları bile vardı, mutaassıp babaların tercihi.
Gönül Sineması, sonraki adı Harputlu. Harputlular çalıştırıyordu son zamanlar.
Geçende gezdik, işte etrafında ampulleriyle perdesi ve ne amaçlı kullanıldığına dikkat etmediğim makine dairesi.