25 Temmuz 2009 Cumartesi

EV HAPSİ

Sonunda becerdim işte, eve hapsettim kendimi.

Neden diye soran var mı bilmiyorum ama, ben anlatayım yine de. Sıcak, çok sıcak desem herkes anlayıverecek bir çırpıda. Ve "valla haklısın böyle bir şansım olsa ben de çıkmazdım" ı yapıştırıverecek.

Ama hiç böylesine kolay olmadı ki yaşamımız. Çıkmıyorsam nedeni var adlı son gözde şarkımın ilhamı; yazmayı düşündüğüm, planlayıp hatta başladığım oyun olabilir mi sizce?

Yoksa etraftan, dışarının o vazgeçemediğimiz ama yapış yapış işgalinden kaçınmak olabilir mi?

Aylaklık ve tembellik hakkından doğan en öznel geçişleri merak sarmak ya da. Ha, bu ikisi arasındaki farklar da oluşmaya başladı zihnimde yavaş yavaş. Belki bunları da yazarım önümüzdeki günlerde.

Birkaç gündür arşivimi düzenlemeye çalıştım. Bir kamu kuruluşunun işinden kolay değildi inanın. En komik olanı da bu yıl basında benimle ya da bizimle çıkan haberlerle, benim yazılarımla ilgili oluşturduğum dosyaydı. Öyle bakıp kaldım bitirince. Gülmekle ağlamak arasında etkiler yaratan işler.

Ay sonunda Tutku'yla Faruk gelecek. Benimle ilgili de bir sürü planlar yapmışlar, şimdilik geçiştirdiğim. " çıkış yok" tabelasını şimdiden assam mı kapının akrasına, yoksa sabah erkenden çıkıp evden, sıcak gevrek ve nescafe mi alsam?

22 Temmuz 2009 Çarşamba

SALI SALLANIR

Salı sallanır elbet, hele bir gece önce doğum günü kutlamışsan. Onca armağan, telefon, ve sevgi selinden sonra. Bin yıllık ömrüne yeni bir moral katmıştır dostların, ne güzel. Pastanın enşıksadebilezzetlisi de büyük ikramiyesi işin.

Salı sallanmayı biraz durdurur bir arkadaş telefonuyla, elinde börek ve fırın sütlaçla gelmiştir Olcay. Çaylar demli sohbet koyu. 35 yıldır bitmeyen söz bugün mü bitecek.

Birlikte yürünür Kemeraltı'na doğru. Öyle sıcaktır ki İzmir, salı tekrar sallanmaya mı başlar ne? Boncukçularda değişim gözden geçirilirken - Ege boncuk ikiye bölünmüştür- bu işi akla düşüren güzel anımsanır ve gülümsenir. Bit ve papağan. Hay bin kunduz diyesi gelir salıyı yaşayanın.

Kazanılamayan ama kazanılması umulan adına biraz daha yatırım yapılır, ufak ama. Sonrası birşeyler içmek için esintili yer arama derdidir. Lokal gelir akla, çıkılır derhal. Güneştir hala ve denize sırt verilip Kadifekale burçlarına doğru yudumlanır ilk biralar. Sıcaktır, kesmez. Rakı söylenir bir duble, bol buz bir de. Sohbet uzadıkça karşıdaki camdan görülür kızıl güneş, batmaktadır onlardan habersiz ama yer değiştirilmez,üşenilir.

Sonra kalkılır vakitlice, eve yürünür Kordon'dan, ışıl ışıldır İzmir ve insanları. Salıyı yaşayanın gözleri binlerce kare hapseder gözlerinde, belki bir anlatıma belki bir yazıya katmak için.

Evde bamya pişirilir, niyeyse bu saatte. Konuşulur bir kaç dostla ve yazılır bloğa bu satırlar, niyeyse?

19 Temmuz 2009 Pazar

BİR PAZAR AYİNİ

İnsanoğlu kuş misali. İnsan kızı için bir uygun deyim bulabildim mi, hadi o da olsun zümrüdüanka. Daha geçen hafta günebakanlar arasından ülkemin Avrupa'ya en yakın noktası İpsala'ya elimi "cee" diye dokundurup gelivermemin modası sönüp gitti bile. Aylaklığın tarihini yazmaya neredeyse yeminli olduğum şu günlerde, rehaveti yedeğinden salıvermeyen yazma isteği canımı yakıyor.

Sigarayı her yakışımda 4. Murat yasaklarının bugün başlayacağı da takılmıyor değil aklıma. Hayır, at bu düşünceyi kafandan,sigarayı bırakmanın zamanı değil diyorum kendime. Bekle ve gör nasıl şenliklenecek ortalık.

Dün yazıyla -onbeş- lira kazanmışım takıdan. İyi. Harcama hızımın üstünde bir rakam. Evden çıkmazsan, hayat daha seyrek yakalıyor ensenden. Kimsenin beni bulamayacağı kadar sıkı saklandım bu sefer.

Sen ey okur!
Biliyorum epiydir umut kestiğinden bakmıyorsun yazdıklarıma. Ama okunmamak yazmamanın nedeni değildir biliyorsun. Ben söylemeyeyim, bakalım ne zaman merak edeceksin değişimi.

Öpeyim mi, şöyle hasretle...

17 Temmuz 2009 Cuma

Aylar sonra yeniden bu bloğa yazma fikri çok " ". jan en son"bu bloğu adam etmeliyim"yazdığımı söylemişti. Tembellik mi yoksa, yapıp ettiklerimizin muhasebesinden mi hoşlanmıyorum da yazmıyorum? elimdeki bitmek bilmeyen dosyayı bitirdim az önce. İş bitince kendimi kuşlar gibi hissedeceğimi düşünürken, kanadı kırık uyuz bir çulluk gibi hissetmeyi başardım işte.Oysa yıkanacak bulaşıklar, düzenlenecek dosyalar da dahil bin parça iş beni gözleri yolda beklerken.Günün tam ortasında elimde bir bardak nefis çay oturup bunları yazıyorum. İkinci ayı dolduran aylaklık sürecinin içsel mutluluğu etkisini hala sürdürüyor.Dilerim hep böyle hissederim bu konuda. "Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez-Montaıgne" yazıyor önümdeki takvimde. Benim içinde bulunduğum gemininse bırakın hedefini müretebatı bile yok. Hatta kaptanı bile. Belki de ben o hedefi olmayan teknenin bizzat kendisiyim. Ah küçücük gemi.

Akşam dostlarla birbikte içtik. Bütün hafta süren münzevilikten sonra şaşırdım içimdeki kendini yitirme isteğine ve bu hale karşı duran dirence.Bende birşeyler son sürat biryerlere savruluyor da ne olduğunu anlamlandıramıyorum. Hayırlısı deyip sıyrılalım içinden.

Ey bu bloğun ikiyle sınırlı okuyucusu, yarın daha neşeli şeyler yazmak borcum olsun size, öpüldünüz...