14 Ekim 2011 Cuma

yeni sezonu açtık

Nazım'ın bahçesi, geliyorlar, ikişer üçer, yalnız.
Niye yazmak istiyoruz, anlatıyoruz, tanımaya çalışıyoruz bizi.
Birbirimizde kendimizi.
Sözün bohçası açıldıkça, savruluyor ortalığa merak ve beklenti yumakları.
Önümüzdeki günler güz güneşiyle, yağmurla, soğukla, sohbetle bizi bekliyor.
Sözcükler, cümleler ve öykülerle.
Sanırım, hepimizin içi sevindi!

öykü gördüm düşümde

geçende uyandım daha uyanmadan hatta baktım bir öykü yazıyorum öyle böyle değil cümleler ayan beyan sözcükler inci ipe sıralı koştum hemen yüzümü yıkamadan masanın başına bilgisayarın düğmesine bastım gelmiyor gecikiyor beyaz ekran o ara tam o ara cümlelerin çoğunu yitirdim zihnimin akışında ilk üç cümleyle başladım gerisi uçmuştu zaten ilk konfeksiyon öykümü yazma şansım kaçıp gitmişti gidip yüzümü yıkadım nasılsa çoğu gitmişti cümlelerin kahve yaptım kokuttu odayı suni bir kahve diye düşündüm canım gerçek bir kahve çekti oturdum masanın başına kahvemi yudumladım sigara nefesledim çok kahve içtim o gün çok sigara içtim dostum geldi dayanamadım cümleleri başıboş bıraktım kendimi güz güneşine attım bir hafta boğuştu zihnim kayıp cümlelele bulamadım bulmaktan umudumu kesince oturdum yeni cümleler uydurdum istedim ki bu öykü geldiği zamanki kadar iyi olsun olmadı olsun kurmaca diye yücelttiğimiz uydurmacanın tadını çıkardım yazdım bitirdim götürdüm birilerine sundum konuşmadık sustuk