Mümtaz için kadın güzelliğinin iki büyük şartı vardı. Biri İstanbullu olmak, öbürü de Boğaz'da yetişmek. Üçüncü ve en büyük şartının tıpkı tıpkısınaNuran'a benzemek, Türkçeyi onun gibi teganni edercesine konuşmak, karşısındakine onun gözlerinin ısrarıyla bakmak, kendisine hitap edildiği zaman kumral başını onun gibi sallayarak konuşana dönmek, elleriyle aynı jestleri yapmak, konuşurken bir müddet sonra kendi cesaretine şaşırarak öyle kızarma, hiçbir özentisiz, telaşsız, büyük ve geniş, suları, dibi görünecek kadar berrak, bir nehir gibi hayatın ortasında hep kendi kendisi olarak sakin, besleyici akmak olduğunu o gün değilse bile o haftalar içinde öğrendi. /Tanpınar-Huzur
Pamuk'un Masumiyet Müzesini okurken hayran olduğum zamanın özüne yolculuk yapan cümleler Tanpınar'ı yıllar sonra yeniden okurken canlanıveriyor zihnimde.
Ey Nobel'li üstad, bu kadar mı beslenilir koca ustadan. O usta ki kendi tanımıyla bir "sükut suikastine" kurban gitmişken.
Ve bir de, ey yüzyılımızın büyük aşıkları, hadi böyle anlatın bakalım sevdiğiniz kadını ya da erkeği. Sevmek için yalnızca kendisine benzemesi gerektiği koşulunu atlamadan.
Benden umut yok anlatın, okuyalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder