“Eninde sonunda hepimiz, köpekler gibi olmasa da, öyle ya da böyle yalnız öleceğiz. Bu kesin! Ama doğruyu söyleyerek nereye varabiliriz? Söz konusu olan edebiyatsa, okur sahiden doğruyu duymak ister mi? Doğruyla yüzleşmeye cesareti var mı okurun?”
ALTAY ÖKTEM
Türk romancıları arasında, Fatih Kaynak dışında açık açık 'ben yeraltı edebiyatçısıyım' diyen bir yazara pek rastlamıyoruz. Bunda şaşılacak bir şey yok, çünkü 'yeraltı edebiyatçısıyım' demek, 'yazdığım kitabı okumayın' demekle eşdeğer. Yeraltı edebiyatı, gerçeklikle doğrudan yüzleştiren bir edebiyat ki; kimsenin yaşadığı hayatla ve kendiyle yüzleşmeye tahammülü yok günümüzde.
Türk edebiyatı açısından durum böyle ama dünya edebiyatının ülkemizdeki okunurluğuna bakarsak da, Bukowski ve Chuck Palahniuk'un dışında yaygın bir okur kitlesi bulabilmiş bir yeraltı edebiyatçısına rastlamıyoruz. Bu iki isim de yeraltından çekip çıkartıldıktan, popüler dünyanın yeraltı ikonu haline getirildikten sonra geniş okur kitlesine ulaştılar. Kısacası onlara popülizmin 'yeraltı kontenjanı'nda yer açıldı, o kadar.
Başka bir ülkede karşılaştığın bir İngiliz ya da İtalyan açısından Türk olduğun için öteki; Hıristiyan açısından Müslüman olduğun için öteki; eşcinsel açısından erkek ya da kadın olduğun için ötekisindir. (Tersi daha çok geçerli ama kabul edelim ki heteroseksüel olmak da azımsanmayacak ölçüde ötekileştirme nedenidir artık)
Aslında bu hassas konulardan hiç söz etmediği halde, su gibi akıp giden diliyle, belli bir düzeyin altına hiç inmeyen merak ve heyecan dozuyla, keyifle okunan bir macera romanı tadında kitap, daha kapağını kapatır kapatmaz bu iddialı konuları düşünmemize neden oluyorsa, zaten iyi kitaptır!
Sadece sokak aralarında yaşayanların değil, ışıltılı Kaf Dağları'na bile çıkanların köpekler gibi yalnız ölmeyeceğini kim garanti edebilir? Hayattaki -hangi tür hayatta olduğu önemli değil- bütün hayatlardaki tek gerçek bu: Hepimiz, istisnasız hepimiz köpekler gibi yalnız öleceğiz. Fatih Kaynak da bunu söylüyor işte. Doğru söylüyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder