27 Eylül 2011 Salı

döndük, dönmekten bir şeyler umarak!

   özledik efendim kentimizi. sokaklarımızı. arkadaşları, eşi dostu, hısım akrabayı.
masamızı özledik en çok. dağınık perişan masamızı. oraya buraya savurulmuş notlarımızı. her biri bir yerde kitaplarımızı. üç beş değişik giysiyi. dar alanda kısa paslaşmalarla pişirip taşırdıklarımızı. kahve kupamızı (bizim başka kupamız mı var? )

   zamanı doldurmak konusundaki uğraşlarımızı, salondaki dingin öğleden sonralarının ışık oyunlarını. penceredeki fesleğeni özledik (bekleyemeyip kurumuş)

   arasındaki ayraçlarla raflarda mahsun yarı okunmuş kitaplarımıza kavuştuk. her yeri ihmalin kanıtı gibi örten incecik toza, yanmayan merdiven ışığına, çalışmayan televizyona, bağlanmayan internete geldik. randevuya gidilen avukatta haklılıktan, kendini savunan konumuna düşmeye geldik. ödemelere, mecburi ziyaretlere, yapılması gerekenleri aralarında aciliyetine göre sıralamaya.

   dönmek için sabah şafağı sayarken iki gündür erken sabahları yaşıyorum kentimde. içimde pıpırlanan kelebekler.

   atlatırım.

   dersler başlar yakında, kaç gün kaldı ki? kayboluruz sözcüklerin arasında. yazıya el sallarım.

   ya da çamura sokarım yine acemi ellerimi. alçı tozuna bulanırım, takı yaparım. boyalarımı çıkarır şahmeran suretlerim.
  
   olmadı, şişe domatesi yapar, turşu kurarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder