12 Mart 2010 Cuma

NEREDEYDİM?


Bir kez burada değildim tam onbeş gündür, az önce blogu açınca gördüm. Atölye Karaburina'nın bir kısmına benim de tanıklık ettiğim yün, tığ, incik boncuk ve mask hikayelerini okudum önce. Alem kız şu Deniz. Oskar'dan bisiklete, fuardan masklara herşeyi zaten pek bi güzel anlatmış. E, ben de ekleyeyim ki tek bir maskla katıldığım kadınsı cümbüşten - pardon kadın emeği fuarından- az yorgun, pek bi bezgin çıktım. Bütün o akıl almaz çabalara, emeklere, imkansızı çağrıştıran, deli bunlar dedirten ürünleri görünce birden çözüverdim ülkemin hal ve ahvalini. Kaçışın bu kadarı mı olur, kahvede taş dizen yorgun ve bezgin ve de çoğu işsiz adamlarını beklerken bunlar, bu kadınlar bit kadar boncuklarla tutunmuşlar hayata. Belki üç kuruş katkı diye diye aşmışlar kendilerini ki o kadar olur yani.

Ceplerinde bir bardak çay içecek parası bile olmayan yurdumun yoksul ama kendine inanmayı sürdüren bu kadınları ipten, boncuktan, nakıştan, fırçadan medet umup gökkuşağı gibi bir ütopya yaratmışlar kendilerine. Çoğunu elinize alıp hayretten donakaldığınız bu ürünlerin ederleri de iç acıtıcı üstelik. Böyle iki gün üzerinde çalışılan el emeği göz nuru deyip geçiliveren bir kolyeye on lira dediklerinde kanınız donuyor.

Eskiden de bu kadınlar "elti eltiye küstü" den, "zeki müren göbeği" ne olmadık işler kotarırlardı da bunları kızın çeyizine, torunun sırtına verirlerdi. Akşam işten yorgun, elinde file eve varan saygın kocalar gelmeden toplayıverirlerdi ortadan.

Ah dedirtiyor artık sadece ah!

Bana gelince, tek bir ürünle "kara dul" la katıldım sergiye. Ederini belirleyemedim. Satın almak isteyen oldu vermedim. Kıyamadım mı? Bunu itiraf etmek kibir sayılır, kendimi yargılamaya gerek yok bu konuda. Bu saçma günler de geçip gitti sonunda.

"Neredeydim"in yanıtı olarak yazdım, kurtuldum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder