11 Nisan 2010 Pazar

AÇ KOYNUNU BEN GELDİM!..


Dönüp geleceksin birgün bıraktığın kente,
zaten o kent hep seninle gezmiştir her yerde...

gibi tuhaf iki dizeden sonra müjdelerim ki, tabi merak eden varsa, döndüm işte. Burnumda tüttü bu kez, çok da bakamadım canım İstanbul'a. Kentin güzelim dokusuna akamadım bir türlü, içine sızamadım tüm gayretime rağmen. Bana şiir sunmadı bu kez, öyküsünü gizledi üstelik.
Sinemalarına giremedim, önceki yıllarda özel olarak gittiğim festivaline rağmen.
Cumhuriyet meyhanesi, o sevdiğim hani, yeni yüzüyle iyice sevimsizleşmiş.
Asmalı mescitin mekanlarına akmış dizi ünlüleri.
Süslü karakolu mesken edinmiş kebapçı iskenderin tereyağı coslamadı bu kez.
Sokaklarında telaş ve şaşkınlık yürüyordu koca kentin.
Sarayburnu'nda deniz ve poyraz kucakladı allahtan. Karaköy'de naylon leğenlerde yüzen balıklar.
Galata kulesi çok sıkıldım diye sessiz çığlıklar atıyordu.
Kız kulesi uykuda.
İstiklal beden nehri, Beyoğlu korkuda.
Eminönü kallavi eşya şehri, kadınların çoğu kara çarşafta. Ezanlar birbirini saygılıyca takipte ki uzasın eksilmesin kaygısı.
Akbil, otobüs, taksi, finiküler, metro şamatası.
Ve insanı çiçekten soğutacak milyarlarca lale soğanı.
Yabancılaşmanın İstanbul ayağı.
Sonunda geldim, toprağını öpemedim İzmir'in, ben yokken solmuş açelyayı öpsem sayılır mı, bilmiyorum.

1 yorum: