Çocuklar sokakta yürüyorlardı. Yeditepe çok ama çok soğuktu. Ben de yürüdüm onlarla gece boyu. Hala sıcak sayılacak kentimde ayak bileklerim dondu. Ben onların öyküsünü yazarken, onlar, acımadan yarattığım kahramanlarım, benim de yüzüme baktılar birbirlerine baktıkları kadar.
Sanki "Neden" dediler, "Güzel bir masal anlatmayı unuttun mu sen? Bizi prens yapmayı beceremez misin? Şömineler yakamaz mısın bize? Üç dileğimizi gerçekleştirecek bir dev çıkaramaz mısın eskimiş lambandan?"
O masallar eskimişti. O eskimiş masallar mutlu mesut olmayan evlerin, mutlu mesut büyütülmesi planlanan çocuklarına anlatılıyordu artık. Ve dünyanın öteki çocukları kayıptılar. Kayıp ilanlarının, haber bültenlerinin, ciddiyetsiz medya programlarının arasına surettiler.
"Çocuklara kıymayın efendiler" dizesinin on yıllar sonrasında, utanıp kahrından yeniden ölürdü şair.
İşte ben de utanmayıp, usumda yarattığım iki çocuğu gezdiriyordum, bir gece yarısı, yeditepe'nin sokaklarında, fena fillah makamında bir soğukta, kaba gerçeklik, ince ayrıntıda, kendi şeytanımla birlikte.
Kan çıkmazında bitti hikaye...
Canım benim gerçekten çok etkilendim..yüreğine sağlık..
YanıtlaSil