22 Eylül 2010 Çarşamba

sevişe sevişe azalmaz ki tendeki özgür ruh!..

Perşembeler.
Havagazı Fabrikası'nda havamızı yerine getiren çim konserleri.
Ezginin Günlüğü'nü izlemiştim İstanbul'a gitmeden. İzlemek ne kelime, birlikte vermiştik sanki konseri grupla birlikte.
Sonrasında da , hem de epeyce sonrasında Baba Zula konserindeyiz işte. Gençlerle birlikte üstelik.
İlk dinlediğimde, Karaburun'da, Küçük Prens diye bir şarkılarının bizim bildiğimizle bir ilgisi olmadığında, dansöz oynattıklarında üstelik, adı lazım değil bir arkadaşla itiraz edip arıza çıkarmıştık üstelik.
Zaman geçti, Baba Zula bir düştü, bir kalktı, önemli entellektüel ferformanslara imza attı, bitti derken dirildi -bize neyse- izlemeyi sürdürdüm onları.
İyi yapmışım, Tuncel Kurtiz'den, Brenna'ya hatta Semiha'ya dek birlikte işler çıkaran adamlar bunlar sonuçta.
Yıllarca favorim olan Tabutta Rövaşata'nın müziklerini yapanlar ki bu filmin müzikleri filmin önüne geçmiştir ara ara.
Her neyse, böyle işte, bir perşembe, havagazı'nın havalı atmosferi, çimen ve binlerce (kendini ) özgür (sanan veya sayan) ruh!
Dansedip geçiyor kendinden.
Ben de.
Bestelerdeki - çalıntı- hissiyatımdan da asla vazgeçmeden bir yandan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder